1953 yılında başlayan ve 1993 yılında son şeklini alan Avrupa Birliği hemen hemen her konuda ortak regülasyonlar uygulasa da, üye ülkeler üzerindeki kısıtlı etkinliği nedeniyle tam olarak homojen bir yapı haline gelememiştir. Bu durumun en bariz örneklerinden birisi de KDV oranlarındaki farklılıklardır.
Bu farklılıklar AB içinde sahte ihracat ve/veya mal dönüştürülmesi suretiyle her yıl milyarlarca EURO civarında kayba neden olmaktadır.
Şöyle ki, KDV oranı yüksek ülkeden düşük orana sahip ülkeye ihracat yapılarak KDV 0% uygulanmaktadır. İthal edilen ülkede ise KDV beyan edilmekte ve ürün pazara sokulmaktadır. Ürünün satışı sonrası ise ithalatçı beyan ettiği KDV’yi ödese bile ekstra kar oluşmakta hatta genelde ödemeyerek astronomik karlar elde edilmektedir.
İhracat Ülkesi İthalat Ülkesi
KDV 25 % KDV 18%
100.000 EUR ihraç 100.000 EUR ithalat
25.000 EUR KDV iadesi 18.000 EUR KDV beyanı
Aynı şirket sadece ürünün ülkesini değiştirerek ihraç ülkesinden kazandığı 25% KDV karşılığı ithal ülkesine 18% KDV vererek arada 7% kar elde etmektedir. Genellikle beyan ettiği KDV’yi de ödemeyerek 43% civarında kar elde edebilmektedir. Eğer ürünler ithalat ülkesinde normalden daha düşük bir orana sahip ise vergi kaybı çok daha fazla oluşmaktadır.
AB bu konu üzerinde defalarca regülasyon yayınlasa da, sonuç olarak rakamlar arasında var olan farklılıklar ve AB içerisinde serbest ticarete engel olunmaması ve AB içi ticaretin kolaylaştırılması kuralı bu zararın kapatılmasına engel olmaktadır.
Macaristan, Polonya, İtalya ve Yunanistan gibi ülkeler bu konuda avantajlı olurken Lüksemburg, Malta, Almanya gibi ülkeler zarar görmektedir.
Gümrük birliği anlaşması ile AB ticaretinde serbestisi olan Türkiye ise 18% KDV oranı ile en düşük oranlardan birisine sahiptir. Ancak Türkiye regülasyonlarında KDV’nin malların girişinde gümrükte ödenmesi uygulaması bu illegal duruma karşı önleyici olmaktadır.