Dünya’da en yaygın takip edilen spor hiç kuşkusuz futbol. Hatta artık futbol bir spor değil, değeri milyarlarca pound ile ölçülen bir endüstri haline geldi. Spor kulüplerinin bütçeleri devasa boyutlara ulaştı, eskiden en önemli gelir kalemi olan bilet ve transfer gelirleri çok geri planlara düştü, yeni yeni gelir kalemleri oluştu ve sonuçta spor kulüplerinin bir holding gibi yönetilmesi gerekliliği ortaya çıktı.
Spor kulüpleri artık B2B ticaret yapan birer holding gibidir. Bir gösteri hazırlarlar ve bu gösteriyi yayıncı kuruluşa “yayın haklarını”, bahis şirketlerine “isim kullanma hakkını”, pazarlama şirketlerine “isim hakkı ve reklam haklarını” ve firmalara “reklam yüzü olarak sponsorluk” olarak pazarlarlar. Burada tüm ticaret B2B’dir ve gelirlerin en büyük payı bu kaynaktan elde edilir. İşin B2C tarafı ise bu gösteriyi canlı görmek isteyenlere, bu gösteriyi sunan spor kulübüne ait lisanslı ürünleri satın alanlara yapılan satışlardır. Holdinglerden farklı olarak bir de kurumsal veya bireysel gönüllü destekler ile devlet veya şehir yönetimlerinden alınan teşviklerde gelir kalemleri arasındadır. Bazı kulüplerin ise yaptığı otopark işletimi ve sosyal tesis işletmeciliği gibi farklı ticaret türleri de mevcuttur.
Biz bugün en büyük gelir kalemi olan “yayın gelirlerini” konuşacağız ve ayrıca dünyanın en değerli ve güçlü ligi kabul edilen İngiltere “Premiere League” ile mukayese edecegiz.
Türkiye’de maç yayınlarının hakları “havuz” tabir edilen bir sistem ile ve uzun süredir ihaleyle yapılmaktadır. Bu ihale sistemine geçilmesi ile kulüplerin gelirleri de ciddi oranda artmıştır. Bazı dönemlerde bazı kulüplerin “havuzdan çıkma tehditleri olsa da başlandığından beri düzgün ilerlediğini söylemek mümkündür?
Peki bu sistem nasıl çalışıyor?
- Şampiyonluk sayılarına göre
- Galibiyet ve beraberlik sayılarına göre
- Ligi bitirme derecelerine göre
Bu sistemde 2019-20 sezonu için 22 kez şampiyon olan Galatasaray 70.4 Milyon TL, 19 kez şampiyon olan Fenerbahçe 60.8 Milyon TL, 15 kez şampiyon olan Beşiktaş 48 Milyon TL, en son 1983-84 sezonun da olmak üzere 6 kez şampiyon olan Trabzonspor 19.2 Milyon TL, sadece 2009-10 sezonunda şampiyon olan Bursaspor 3.2 Milyon TL “şampiyonluk” ödülü almaktadır. 1959 yılında kurulan ve 60.yılını kutlayan ligimizde 63.şampiyonluk olması muammasını ise burada tartışmayacağız.
Bilhassa Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş’a ödenen “geçmiş ikramiyesi” Türkiye Süper ligindeki birçok takımın neredeyse bütçesi kadardır. Haksız rekabet burada başlamaktadır.
İngiltere – Premiere League’de naklen yayın gelirleri eğer Türkiye’deki gibi dağıtılmış olsaydı; Preston North End, Sheffield Wednesday, Ipswich Town, Nottingham Forest gibi birçoklarının adını hiç duymadıkları takımlar hala çok büyük paralar alıyor olurlardı.
Fakat, İngiltere’de yayın gelirleri, 50%’si kulüplere eşit olarak dağıtılır. Uluslararası naklen yayın gelirleri ve merkez gelirleri de eşit olarak pay edilir. Başarıyı ödüllendirme sistemi ise 25% naklen yayın sıklığına ve diğer 25% ligi hangi konumda bitirdiğine göre değişmektedir.
Ayrıca dayanışma ödemeleri ve paraşüt ödemeleri ile ligden düşen kulüplere ve alt liglere de önemli derece de destek olunmaktadır.
Eğer böyle bir sistem Türkiye’de olsaydı ne olurdu? Tüm kulüplerin gelirleri önemli miktarda artarken, bilhassa Başakşehir ve Y. Malatya bugünkü gelirlerinin çok üstünde gelir elde ederlerdi. Birçok kulüp ekonomik olarak daha rahat olacağı için daha rekabetçi kadrolar kurabilir ve lig heyecanı dolayısıyla “ticari değeri” artardı.
İngiltere’de şampiyon Manchester City ile sonuncu olarak küme düşen Huddersfield Town arasındaki gelir farkı 150 Milyon – 96 Milyon = 64 Milyon pound yani 42% olurken, Türkiye liginde şampiyon Galatasaray ile sonuncu olarak küme düşen Akhisarspor arasındaki fark 212 Milyon – 71 Milyon = 141 Milyon TL yani 67% olmuştur.
Peki ne olmalıdır?
UEFA sistemi en uygun değerleme sistemi olabilir. Kulüplerin son 5 yıllık performansları göz önüne alınabilir. Ayrıca başarı sisteminde beraberlik ödüllendirilmezken, galibiyet daha yüksek değerleme ile teşvik edilebilir. Ayrıca yine İngiltere’de her takımın maçı aynı miktarda naklen yayınlanmamaktadır. Mesela şampiyon olmasına rağmen M. City maçları 26 kez naklen verilirken, Liverpool’un maçları 29 kez naklen verilmiştir. Hatta ligi 6. bitiren M. United maçları da 27 kez naklen verilmiştir. Burada istenilen sonuç, talebi tetiklemektir. Yani nihai tüketici olan seyirciye, sunulan temaşanın talep etmesini sağlamaktır. Sonuçta seyirci beğendiği ve talep ettiği gösteriye ücret öder ve hatta daha fazlasını ödemeye razı olabilir. Bu noktadan hareketle kulüplerin hedefi kazanmak kadar mücadele etmek, göze hoş gelen futbol oynamak ve talep edilir hale gelmek olacaktır. Bunun sonucunda ülkemizdeki yaygın taktik anlayış olan “defansı çakılı – çift 6 numara ile orta sahayı kilitleyen – bulursam atarım, bulamazsam yemeyeyim” ve “yenemiyorsan yenilme” felsefelerine dayalı kabız ve sıkıcı oyun planları da tarihe gömülecektir.