Dünya, 1968 Influenza virüsü salgınından beri böyle bir olay yaşamamıştı. (HIV virüsü de Pandemiktir ancak yayılması son derece kısıtlı ve kontrol edilebilir olarak görülmektedir. Ebola, SARS, H1N1 vb. salgınlarda elbette oldu ancak ya bölgesel kaldı ya da kontrol altına alındı)

Bugün itibariyle dünyanın hemen hemen tamamına yayılmış durumda. Avrupa ve Çin son derece ağır kayıplar yaşıyorken, hemen her ülke kendince ve daha önceden hiç hayal bile edilmeyecek önemler alıyorlar.

Mesela kim derdi ki, Meksika Hükümeti ABD sınırını kapatmayı düşünsün. Veya dünyanın en çok turist gönderen ülkesi Çin’e herkes kapılarını kapatsın ve uçuşları bile yasaklasın. Hatta İran’da Cuma namazı için toplanan cemaat tutuklansın.

Evet, bu salgın ile dünya tüm ezberlerini bozdu. Tüm yatırımların gözünün “yapay zekâ”, “siber güç”, “yazılım”, “IOT” üzerine döndüğü bu dönemde “laboratuvar ve ilaç sanayi”, “biyokimya ve sağlık araştırmaları” gibi sektörler bir anda tekrardan vizyonda kendisine yer buldu.

Devletler, bilhassa İtalya’nın yaptığı “turizmden daha çok para kazanma hırsı ile salgın başlangıcı ülkeye kapıları açma” hatasından ders aldı ve ülkelerine giriş çıkışlara yeni kısıtlar koymaya başladı. Uluslararası siyaset ve ekonomide bir kural vardır. Bir kural geçici olarak da olsa gelirse o kural zamanla “kalıcı” olur. Kalıcı olmasa da her zaman “masada” olur. Yani bu şimdilik hepimize marjinal gelen kurallar, aslında bundan sonraki süreçlerde sıklıkla karşımıza çıkabilecek yeni olgulardır.

Yeni dünya düzeni demişken, elbette bu salgından sonra bazı şeyler asla eskisi gibi olamaz. Mesela orta ve uzun vadede Çin “dünyanın imalat atölyesi” olma özelliğini kaybedecektir. Vietnam ve Hindistan bu konuda oldukça büyük potansiyele sahip. Çin ekonomisinin kısa vadede küçülmesi ve orta vadede büyüme beklenmemesi dünyada çok şeyi derinden etkiler. Çin şu anda dünyanın ara mamul tedarikçisi aynı zamanda. Çin’de üretimin aksaması birçok sektörü zora sokar. ABD ve AB borsalarının çakılmasının ana sebeplerinden birisi de bu. Peki bu kalıcı olabilir mi? Gayet mümkün. Çünkü, Çin’de bu salgından büyük dersler çıkarmıştır. Çok marjinal üretim yönlendirmeleri yapabilirler.

ABD ve AB’deki birçok şirket ekonomik olarak zora girebilir ki, bu durumda dünyada birçok sektörde kartların yeniden karılması, yeni oyuncuların çıkması, bazı oyuncuların ise yok olması ile sonuçlanabilir.

Daha konservatif bir dünya beklentisi çok da afaki olmayacaktır.  Ülkeler turistte dahil olmak üzere, ülkelerine kabul ettikleri yabancılarda finansal ve adli araştırmayla verilen vizelere ek olarak biyolojik ve hatta genetik vizelerde isteyebilir.

Turizm, uluslararası ticaret, havayolu yolcu taşımacılığı, uluslararası lojistik gibi sektörlerde büyük oranlarda değişimler kaçınılmaz olacaktır. İş dünyasında “evden çalışma”, “sağlık izni” gibi konular önümüzdeki dönemde çokça konuşulacak ve yeni kararlar alınacaktır. Klasik 9 / 18 ofis mesaileri gelişen teknoloji ile tamamen tarihe karışabilir. İngiltere’de bu usul çalışma hali hazırda zaten sıklıkla kullanıyor.

Bireysel yaşamda da köklü değişiklikler beklenebilir. Mesela “tokalaşmak”,” sarılmak” gibi temaslar orta ve uzun vadede yok olabilir. İnsanlar daha konservatif olarak gerekmedikçe toplum içine karışmadan yaşamayı tercih edebilirler. Çekirdek aile kavramı daha da etkin olabilir. Bu da daha farklı bir sosyolojik yapı ve daha değişik bir yaşam kültürü oluşturabilir. Şehirlerden köylere, apartman ve plaza dairelerinden müstakil evlere akış olabilir. Bunun sonucu olarak dikey mimari yerini yatay mimariye bırakabilir.

Nakit paranın her ne kadar sonunun geldiği bilinse de, bu beklenen son çok öne çekilebilir. Kaydi para kullanımı ile insanlar artık tamamıyla teknolojiye uyum sağlayacaklardır. Bu yaşam kültüründe tiyatro gibi tamaşa sanatlarının da geleceği artık pek aydınlık olmayacaktır.

Bu kültürel değişim, yeni siyasi ve ekonomik akımlar, yeni sanat ve zevkler ortaya çıkaracaktır. Bu değişim ile günümüz siyasilerinin kullandığı argüman, dil ve PR çalışmaları etkisini kaybedecek ve birçoğu artık iktidar olamayacaktır. Yeni ve farklı söylemler halkta karşılık bulacaktır.

Albert Einstein’ın bir sözü çok önemlidir:

Üçüncü dünya savaşını bilemem ama dördüncü dünya savaşı taş ve sopalarla olacak.

Günümüzde devletler militarist güce dayalı savaştan, siber savaşa geçmiş durumda idi. Hatta uzay savaşına. Ancak hep bir yerlerde “biyolojik savaş” alternatifi konuşulur, kimse kabul etmez ama olabilirliği ise hep bilinirdi. Bu salgın şunu gösterdi ki, bu devirde artık eğer bir komşunun çatısı bir şekilde yanarsa, tüm mahalle yanar. Dolayısıyla herkes aslında birbirinin de çatısını gözetip korumak zorunda. Yani biyolojik tehdit, sadece tehditle karşı karşıya kalanla sınırlı kalmıyor. Bumerang etkisi ile tüm dünyayı tehdit edebiliyor. Bu sonuçtan ülkeler arasında ciddi yakınlaşma ve ortak akıl üretme beklentileri oluşabilir. BM daha aktif olarak, bilhassa sağlık ve biyolojik tehditler konusunda ciddi önlem ve çalışmalar yapabilir.

Bilhassa ilaç, medikal malzemeler, aşılar gibi sağlık ürünlerinin dolaşımı çok daha kolaylaştırılabilir. Tıbbi buluşların ve gelişmelerin tüm dünya ile paylaşılması daha kolay ve yaygın hale gelebilir.

Dünyanın esas paydaşlarının doğa ve insan olduğu, bu iki paydaşın yaşayacağı ciddi sorunlar olursa, ekonomilerin, sermayenin, fabrikaların, para ve füzelerin hiçbir faydasının olamayacağı görülmüştür. Eğer bu ders iyi alınmış ise, ileri ki dönemlerde doğa ile ilgili olarak da bazı olumlu gelişmeler beklenebilir. ABD’nin Ozon Tabakası ile ilgili anlaşmadan çekilmesi, İngiltere’nin Kuzey Denizinde petrol ve gaz çıkartırken hiçbir AB regülasyonuna uymaması ve Brexit sürecinde bunun konu edilmesi gibi olumsuz gelişmeler yerini daha katılımcı ve uygulanabilir gelişmelere bırakabilir.

Published On: Mart 18th, 2020 / Categories: Uncategorized /

Subscribe To Receive The Latest News

Curabitur ac leo nunc. Vestibulum et mauris vel ante finibus maximus.

Add notice about your Privacy Policy here.