Ülkemizde herkesin takip ettiği, doğru yanlış fikir sahibi olduğu ve iki kişi yan yana geldi mi, konuşulan en önemli konulardandır “döviz kurları”. Hemen her köşede “ne olacak bu doların hali” sorusu sorulur ilgili ilgisiz. Döviz kuru değişimlerinin ekonomik kamuoyu tarafından bu kadar merakla izlenmesi, aslında döviz kurundaki değişimlerin birçok ekonomik değişkeni etkilemesinden ziyade ya siyasi bir konuşmaya argüman sağlamak ya da yapılan yatırımın veya borcun geleceğini hesaplamaktır. Son sözü ilkten söylemek gerekirse; döviz kurlarındaki değişim direkt olarak vatandaşın cebine, hayat standardına etki eder.
Döviz kurunun en iyi bilinen ekonomik etkisi, dış ticaret üzerindeki etkisidir. Teorik olarak döviz kurundaki bir artış ihracatı artırıp ithalatı kısar ve dış dengenin sağlanmasına katkıda bulunur. Döviz kurundaki düşüş ise ihracatı kısıp ithalatı cazip hale getirerek dış dengeyi olumsuz etkiler. Bu nedenle ihracatçılar hep döviz kurlarının yükselmesini talep eder. İthalatçılar ise, açıkça söyleyemeseler de daha fazla iş yapmak için tam tersinin olmasını tercih eder.
Enflasyon üzerindeki etkisi ise döviz kuru değişimi ithal ürünlerin TL cinsinden fiyatlarının değişmesine neden olur. Döviz kurları artarsa ithal ürünlerin fiyatı artar ve enflasyonist etki yapar. Hele ki, Türkiye gibi petrol ve doğalgazı hem dövizle hem de yoğunlukla ithal eden bir ülkede bu değişim ciddi etki yapacaktır. İthal tüketim ürünlerinin fiyatlarındaki değişim enflasyonu doğrudan etkiler. Yine hammadde girdilerindeki dövize bağlı maliyet artışı yerli üretim ürünlerinde fiyat stabilizasyonunu bozar, enflasyonist etki yapar.
Türkiye’nin 431 Milyar dolar dış borcu bulunmaktadır. Özel şirketlerin dış borcu ise 170 Milyar dolar civarındadır. Devletin de şirketlerin de gelirlerinin önemli bir bölümünün TL olduğunu düşünürsek, borç olduğu yerde TL bazında artarken, gelirler dolar bazında azalmakta ve ödemeler dengesini olumsuz etkilemektedir. Bilhassa döviz borcu olan şirketler eğer bu borca karşı sigorta almamışlarsa borçlarını bu kurdan ödeyemez hale gelebilirler.
Döviz kurlarını bir de “kaydi” etkileri vardır. Yani aslında “yoktur” ama “kâğıt üzerinde vardır” diyebiliriz. Mesela döviz kurları düşerse dolar cinsinden hesaplanan kişi başına milli gelirde, gerçek milli gelir artışından daha yüksek bir artış yaşanır. Döviz kurunda enflasyonun üzerinde bir artış yaşandığında ise dolar cinsinden kişi başına milli gelirde, gerçek milli gelir artışından daha düşük bir artış olur. Vatandaş bunu hissetmez ama istatistik olarak “zenginleşmiş veya fakirleşmiş” oluruz.
Son olarak psikolojik etkisi vardır. İktisat teorisinde Gresham kanunu olarak bilinen “”bad money drives out good.” Yani “kötü para iyi parayı kovar” kuralı gerçekleşmeye başlar. Vatandaş değeri artan kötü parayı (burada döviz) yatırım amaçlı yastık altına koyar ve tüm harcamasını iyi para (burada TL) ile yapar. Piyasada iyice bollaşan iyi para ise değer kaybetmesine ivme kazanarak devam eder.
Devletlerin döviz kurlarına müdahale etmek için piyasaya döviz satmaktan, faizleri arttırmaya kadar geniş bir yelpazede birçok farklı para politikası enstrümanı vardır. Son bir yılda genelde MB rezervinden piyasaya döviz satarak, döviz kurlarını baskı altına almaya çalıştı ancak son dönem bakan ve MB başkanı değişikliği yapılan 500 baz puanlık faiz artışı ile kura ciddi baskı yapıldı.
Peki yeterli mi? Bu bambaşka bir yazı konusu… Son cümle olarak MB enstrümanları semptomik çözümler sunar. Kronik sorunları, semptomik çareler ile çözemezsiniz.