Türkiye’de futbol kulüplerinin ekonomik durumlarının “facia” oluşunun ana sebebi her ticari işletme gibi giderin gelirden fazla olmasıdır. Spor kulüplerinin gelirlerini arttırmak artık bambaşka bir bilim dalı olarak karşımıza çıkmaktadır. Tabii ki en büyük gelir kaleminin de futbolun öznesi olan oyunculardan olması doğaldır. Bugün sizlere “Ajax modeli” veya “Porto modeli” gibi klişeleşmiş nutuklar dışında bir modelleme yapmak istiyorum.
Futbolseverler Almanya’nın Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinin efsane takımı Borussia Dortmund’u meşhur “Gelbe Wand (Sarı Duvar)” tribünüyle ve bir zamanlar ekonomik olarak iflas ederek ligden düşüp, sonrasında ise müthiş bir sistematik çalışma ile tekrar geri dönmesinden hatırlarlar. Peki bu efsane dönüş nasıl olmuştur? L. Ricken cevaplıyor: “Bir şeyler yapma şeklimiz kazayla ya da tesadüflerle olmadı”
Dortmund’un felsefesi, Avrupa Kupası’nı kazanmasından yedi yıl sonra, kulübü diz çöktüren mali krizin ardından ortaya çıktı. Neydi, bu felsefe? Borussia Dortmund yöneticisi Lars Ricken bunu şöyle açıklıyor: “Süper yıldız almak değil, onları yaratmak açık ve bariz bir stratejidir.”
Bir vaka analizi yapmak gerekirse:
Dortmund’un 2012’de Jurgen Klopp yönetimindeki son Bundesliga ödüllü takımında 19 yaşındaki Mario Gotze ve Mats Hummels’ vardı. Her ikisi de daha sonra Bayern Münih’e 60 milyon sterlin karşılığında satıldı. Daha geçen sene Pulusic, Londra uçağına binerken, yeni kulübü Chelsea Dortmund’a yaklaşık 55 Milyon sterlin ödedi. “Ousmane Dembele ve Pierre-Emerick Aubameyang, Dortmund’a geldiklerinde süper star değillerdi. Onları süper star olmak için geliştirdik diye özetliyoy Lars Ricken.
Şu dönemde ise Sancho (19) 100 Milyon sterlin, Giovanni (17) 10 Milyon sterlin, Haaland (19) 50 Milyon sterlin, Zagadou (20) 25 Milyon sterlin, Hâkimi (21) 40 Milyon sterlin, Brandt (23) 50 Milyon sterlin gibi transfer bedelleri biçilen oyunculara sahipler… bunların maliyetleri ise bu rakamların yanından bile geçmeyecek kadar az olduğunu söylemeye ise gerek yok…
Bu başarının altında yatan hikâyenin önemli başlıkları var elbette. Öncelikle kendilerine uygun oyuncu tiplerini modeliz etmişler. Bakınız ne diyor Ricken: “Birkaç ay önce, 17 yaşından küçüklerimiz için oynayan yabancı bir ülkeden bir oyuncumuz vardı çok yetenekliydi ama yeterince hızlı değildi, bu yüzden transfer yapmamaya karar verdik. Yani kulüp ne aradığını daha baştan biliyor. Sadece yetenekli oyuncu değil, kendi kriterlerine uygun oyuncular arıyorlar. Burada şunu da ifade etmeliyim ki, Barcelona’nın U12 takımıyla A takımı aynı taktik ve strateji ile oynuyor. Tüm pozisyonların görev tanımları da tamamıyla aynı.
Ayrıca ciddi, sürekli ve metodolojik olarak yapılıyor tarama faaliyetleri. Yönetici Ricken: “Özel olanı bulmak için çok çalışıyoruz. Pulisic, Gio Reyna ve Jacob Bruun Larsen ile oldukça başarılıydık diyor. Scoutluk “eski oyuncular” veya “eski hocalar” için meşgale değildir. Elbette bu vasıflara haiz insanlar daha yatkın olurlar ama bu mesleğe gönül verenler; öncesinde altyapılarda gençler ile çalışmalı, pedagojik ve hatta anatomik eğitim almalıdır. Birden fazla yabancı dil bilen, scoutluğu “başka bir iş bulana kadar” değil, devamlı yapmak niyetinde olan, mesleki eğitimlerini tamamlamış ve gelişmeleri yakından takip eden, tecrübeli bir scout, çalıştığı kulübü için en az A takım hocası kadar kritiktir.
Buldukları yetenekleri ise ciddi şekilde eğitiyorlar. Kulübün Gençlik direktörü bu konuda son derece dikkatli: “Diğer bir şey zihniyettir. Oyunculara yüklediğimiz yükler çok yüksek. Okul, futbol, milli takımlar. Bunların hepsi haftada 70-80 saat sürüyor. Bu çocuklar yetişkin, odaklanmış ve disiplinli olmalı çok genç yaşta. Futbol kadar kişisel olarak da gelişmeliler…
Peki kulüp genç oyuncuları nasıl yönetiyor? Dortmund, kendisini başarılı bir futbol kulübü olarak görüyor ve gençlik saflarında üst düzey seviyelerde olduğu gibi aynı yüksek standartları uygularken, Almanya’dan gol atan Gotze’yi taklit etme hayalleriyle sistemlerinden geçen genç oyunculara da daha geniş bir sorumluluk kabul ediyor. Ricken, “Okulda veya hayatlarının diğer bölümlerinde sorunları varsa, onları çözmek istiyoruz. Burada sosyal hizmet uzmanlarımız var. Antrenörlerimizi sadece eğitim becerileri nedeniyle değil, daha geniş yetenekleri olduğu için seçiyoruz,”
Dortmund’un bu faaliyetlerinin esas amacının Dortmund ve çevresindeki oyuncuları yetiştirmek olduğunu ama yurtdışından potansiyelli oyuncular bulurlarsa, onları denemek ve sözleşme imzalamak için risk aldıklarını ifade ediyor Ricken. Ama onları sadece ABD, İngiltere veya İspanya’dan almayacağız. Hedefimiz 17 yaş altı veya 19 yaş altı takımımızı çok daha iyi hale getirmek diye de ekliyor.
Uzunca bir süredir taraftarlarını mutlu edecek başarılardan uzak olsa da kulüp yaklaşık 80.000 ortalama ile Avrupa’da tribün ortalamasında açık ara birinci durumda. Taraftarların, oyuncu yetiştirme üzerindeki etkisi ise son derece önemli. Ricken’e göre genç oyuncu için “cesaret” çok önemli. Taraftarlar bir maçı kaybettiğimizde oyunculara bir sonraki maçlar için cesaret veriyor ve bu oyuncuları çok olumlu etkiliyor. Genç oyunculara verilen mesaj ise “Kupalar çok önemlidir, ancak özellikle Dortmund’da oynadığınız tutum, tutku, duygu ve asla vazgeçmemek çok daha önemlidir.”
Her ne kadar, endüstriyel futbol içinde bu model takımlar var olsa da bir spor kulübünü “iyi” yönetmek, kulübe “çok para koymak” değildir. PSG, Man City gibi takımlar “para var oldukça” ayakta kalabilecek iken, Dortmund gibi takımlar sistemleri ile daima var olacaklardır.
Türk futbolunu yönetenlere düşen en temel görev FFP kurallarını iyi anlayarak, kulüplerini tüketen değil, üreten birer sistem haline getirmektir. Zor ama doğru yol budur.