Son dönemdeki iç ve dış gelişmeler ile bir türlü sonuçlandırılamayan Brexit, İngiltere’yi aralık ayında tekrar seçime götürüyor. Başbakan Boris Johnson’un parlamentodaki Brexit resti olan “genel seçim” aslında İngiltere’nin yanı sıra AB ve içinde Türkiye’nin de olduğu birçok ülkeyi de direkt etkileyecek gibi görünüyor.

Ekonomik olarak dünyanın en güçlü ülkelerinden olan İngiltere’de enflasyon ekim ayında 2%’den 2,1%’ye yükseldi ki bu durum muhalefet partilerinin en büyük kozlarından birisi olabilir. Ancak hükümet bu olumsuz durumu “AB üyesi iken de enflasyon olabiliyor. Brexit ile alakası yok” diye kullanabilir. Aslında Brexit yanlıları bilhassa bu haberi ön planda tutarak aslında bu duruma işaret etmeye başladılar bile.

Bir diğer yandan İngiltere’de yaşayan 4 milyon AB vatandaşının çok büyük çoğunluğunun vergi vermeden veya kısmen vergi vererek ama “Benefit” denilen “sosyal yardımlardan” alması, az vasıflı ve/veya vasıfsız işgücü piyasasını ucuzlatması ve yüksek kriminal istatistikleri yine Brexit destekçilerinin kozları olarak ön plana çıkıyor.

Ülkede açıklanan anketler ise o kadar değişken ki… İktidardaki Muhafazakâr Parti için 37% ile 45% arasında, ana muhalefet İşçi Partisi için 22 % ile 35%, Liberal Demokrat Parti için 15% ile 25%, Brexit Partisi için 8% ile 11% ve SNP içinse 2% ile 6% oy oranları ifade ediliyor. Genel fikir birliği ise Muhafazakâr Partinin iktidar kalacağı. İşte bu noktada Muhafazakarların kuracağı koalisyonun kiminle olduğu ve oy oranı önemli hale geliyor. Eğer bir Muhafazakâr Parti-Brexit Partisi-DUP koalisyonu çıkarsa, ülkenin AB’den 31 Ocak’ta ayrılmasına kesin gözüyle bakılıyor. Kuzey İrlanda sorununun AB’yi tatmin edecek şekilde çözülmesi olasılığı zayıf olduğundan, Brexit’in anlaşmasız şekilde gerçekleşmesi daha güçlü bir ihtimal oluşturuyor. Brexit konusundaki tutumlarına göre, partilerin belirli seçim bölgelerinde tek aday üzerinde anlaşarak taktik iş birliğine gitmesi ihtimali güçlü görülüyor. Taktik iş birliği nedeniyle Brexit karşıtı Yeşil Parti gibi anketlerde yüzde 7 oy almasına karşın, hiçbir bölgede çoğunluğu sağlayamadığı için milletvekili çıkaramayan partilerin önemini artırması gündeme gelebilir.

Çok az bir ihtimal olarak görünse de İşçi Partisi, Liberal Demokrat Parti ve SNP’nin bir koalisyon kurması durumunda ise ülke, yeni bir Brexit referandumuna gidebilir. Burada son derece önemli bir soru gündeme taşınacaktır: İktidar değiştikçe referandumlar da değişmeli mi? Halk iradesi sürekli test edilmeli mi?

Bir diğer yandan bu partilerin diğer politikalarındaki uyuşmazlık nedeniyle zor olduğundan bu koalisyon çok uzun süreli olamayacağı da beklenebilir.

Johnson liderliğindeki Muhafazakâr Parti’nin, seçim kampanyasında parlamentoyu “halk iradesi olan referandumu hiçe saydığı ve sabote ettiği” gibi ağır eleştiriler ile hedef yapabilir. Sağcı seçmende bu eleştirinin karşılığı olsa da İngiltere Parlamento’sunun itibarını sarsacağı için terste tepebilir… Kişilik olarak Johnson’ın ciddiyetten uzak olduğunu ve ülkenin yönetiminin böyle bir karaktere bırakılamayacağını düşünen seçmen oranı da az değil. Johnson’ın acımasızca eleştirdiği Theresa May ‘in AB ile vardığı Brexit anlaşmasını, Kuzey İrlanda’yı İngiltere’den koparacağı gerekçesiyle bloke etmesi ama sonuç olarak kendisinin de çok da farklı olmayan bir anlaşmaya imza atması da ciddi şekilde eleştiriliyor. Ayrıca Johnson’ın Brexit tutumu da alacağı oy oranını ciddi şekilde etkileyecektir. Şöyle ki, eğer katı bir Brexit politikası savunursa partisini aşırı sağa sürüklemesi ve ılımlı muhafazakâr seçmeni kaybetmesi ihtimali de var.

Ana muhalefetteki partinin lideri Jeremy Corbyn, “aşırı sol” diye nitelendirilen ekonomi politikasıyla göreve geldiği günden bu yana sağ ağırlıklı İngiliz basınının hedef tahtasında bulunuyor. 2017’de gidilen erken seçimde, tam bir başarı hikayesi yaratan Corbyn, İşçi Partisinin oy oranını 30 %’den 40 %’ye çıkarırken, milletvekili sayısını da 30 artırarak 262’ye yükseltmişti.

Corbyn’de Johnson gibi Brexit çıkmazı yaşıyor aslında. İşçi Partisinin oy deposu olan sanayi şehirlerinde seçmenin ağırlığı Brexit taraftarı iken, en büyük desteği veren genç seçmen, AB üyeliğinden yana duruyor. Corbyn’in kendisi de uzun yıllardır AB üyeliğine ciddi muhalefet etmişti. Brexit konusunda çok da söz söylemesi beklenmeyen Corbyn, sadece tekrar referandum vaadinde bulunabilir. Klasik olarak İşçi Partisi yoksullukla mücadele, sağlık ve sosyal güvenlik sistemi, gelir dağılımındaki düzensizlik, özelleştirme yerine kamulaştırmalara gidilmesi gibi konularda mesajları ağılıkla verecektir.

Avam Kamarasındaki İskoç Ulusal Partisi ise tam bir Brexit karşıtı. Zaten İskoçya Brexit referandumunda 62% ile “stay in EU” yani AB’den yana oy verdi. Partinin genel politikasının omurgasını Brexit karşıtlığı ve İskoçya’nın bağımsızlık referandumu üzerine koyması bekleniyor.

Liberal Demokrat Partide Brexit karşıtı ve eğer bir şekilde hükümette etkin olurlarsa Brexit sürecini komple kaldırmayı vaat ediyorlar. Bu durumda otomatik olarak partinin Brexit yanlısı 50% ile bağlarını koparıyor.

İngiltere’yi Brexit referandumuna sürükleyen siyasetçi olarak bilinen aşırı sağcı Nigel Farage’ın liderliğindeki Brexit Partisi, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde yüzde 30,5 oyla birinci gelmeyi başardı. Var oluş ideolojisi olan Brexit’i sonuna kadar savunacak olan partinin Liberal Demokratlar gibi diğer 50%’den oy alması pek mümkün gözükmüyor. Ancak Johnson liderliğindeki muhafazakâr Partinin oylarını bölebilme ihtimali partiyi seçimlerde önemli bir konuma getiriyor.

Bugün itibariyle İngiltere’de siyasi durum böyle olsa da bilhassa Brexit oylamaları sırasındaki anlık değişmeler İngiltere’de seçimlere kadar birçok farklı birleşim veya ayrılmalar olabileceğini yani köprünün altından daha çok suların geçeceğini göstermektedir.

Published On: Kasım 7th, 2019 / Categories: Uncategorized /

Subscribe To Receive The Latest News

Curabitur ac leo nunc. Vestibulum et mauris vel ante finibus maximus.

Add notice about your Privacy Policy here.