İngiltere’de merakla beklenen seçimler sonuçlandı ve iktidardaki Muhafazakar Parti Boris Johnson yönetiminde %43,6 oy oranı ve 365 koltuk ile mecliste tek başına yeterli çoğunluğu elde etmeyi başardı. İkinci büyük parti İş Partisi ise tam bir hayal kırıklığı yaşadı ve sadece %32,2 oy ve 203 koltukta kaldı. Bu İşçi Partisinin son 100 yılda gördüğü en ağır yenilgilerden birisi olarak da tarihe geçti. Peki bu sonuçlara nasıl gelindi ve bundan sonra ne olacak?

Partilerin seçim stratejilerini ve olası etkilerine değindiğimiz  7 Kasım tarihli yazımızda ön gördüğümüz birçok sonucun gerçekleştiğini görüyoruz. Mesela Boris Johnson bilhassa Brexit konusunda “daha ılımlı” bir söylem tutturdu ve bunun sonucunda ılımlı muhafazakâr seçmeni kendi safında konsolide etmeyi başardı. Seçimlere az bir süre kala, bir hastanede yaşanan olay sonrasında kendinden pek de beklenmeyecek bir olgun devlet adamı davranışı göstererek “özür dilemesi” kendisi hakkındaki bazı önyargıları ve olumsuz düşünceleri olumlu yönde değiştirmiş oldu. Milliyetçi kesimin kulağına daima hoş gelen “vatan” söylemini oldukça dozunda kullanması da Johnson için olumlu puan oldu. Ekonomik olumsuzluklar, Brexit gibi konularda halkın beklentilerini kendi söylemleriyle ciddi şekilde tatmin eden Johnson birazda rakiplerinin hatalarıyla bu sonuca ulaştı diyebiliriz.

Ana muhalefetteki partinin lideri Jeremy Corbyn ise projelerini ve vaatlerinin bir türlü kimseye izah edemediği, ekonomik sorunlara ve halkın diğer beklentilerine yaklaşımını yeterince halka dokunur hale getiremediği, Brexit için rüzgâra karşı gitmeye çalışmak gibi hatalarının sonucunda büyük bir hezimet yaşadı.

İngiltere’de halk bir kez daha “brexit” dedi. Bu sefer çok daha güçlü ve net olarak. Referandumda sadece orta yaş ve üstü ile kırsal kesim nüfusunun destek verdiği Brexit’e bugün eğitimli ve şehirli nüfusunda destek vermesinin temel sebebi kesinlikle ekonomik etkiler… İngiltere’de çok uzun yıllar sonra ilk defa halk, ekonomik olumsuzlukları cebinde hissetti ve bunun sebebi olarak da AB’yi gördü. Ayrıca son dönemdeki başta İrlanda olmak üzere İngiltere’nin sinir uçlarına basan AB açıklamaları “British” ruhundaki İngiliz halkını önemli derecede rahatsız etmiş gibi gözüküyor. İngiliz halkının önemli bir kısmının AB kaynaklı “sınırsız göçmen” regülasyonunu beğenmediği, bilhassa Doğu Avrupa ülkelerinden gelen göçmenlere karşı bir kontrol gerektiğini düşündükleri zaten aşikâr.

Sonuç olarak Muhafazakâr Parti tek başına iktidar oldu. Peki bundan sonra ne olacak?

Tabii ki, en önemli gündem yine Brexit. Şu anda çok daha kesin olarak söyleyebiliriz ki, AB’nin geleceğinde İngiltere artık olamayacak. Johnson hükümeti, AB ile bir geçiş süreci anlaşması imzalayarak ayrılmayı ve bu anlaşma ile belki de ödemesi gereken 34 Milyar EUR tazminattan taviz koparmayı amaçlayacaktır. AB ile İngiltere arasında İrlanda probleminin büyümesini beklemekte mümkün. Eğer AB bu konuda ısrarcı ve anlaşma yanlısı olmazsa İngiltere’nin “No Deal” kozu da masada daima duracaktır. İngiltere ekonomisi her şeye rağmen AB’den çok daha diri ve güçlü. Ayrıca ABD ile yapılan anlaşmanın da yürürlüğe girmesiyle çok daha rahatlayacaktır. Konuyla ilgili detaylı bilgi için 27 Eylül tarihli yazımızı okumanızı tavsiye ederim. Yeni hükümetin ayrıca, AB dışındaki ülkelerle de serbest ticaret anlaşmaları yapması bekleniyor.

Bunun yanı sıra İngiltere’nin daha korumacı bir göçmen politikası yürütmesi, bilhassa AB’den gelen göçmenlerin sayılarındaki azalma ile emek yoğun işgücünde açık oluşması beklenebilir. Johnson, AB ile İngiltere arasındaki serbest dolaşım uygulamasına son verilmesi ve puan sistemine dayalı yeni bir göçmen sisteminin kurulmasını istiyor. Mesela Türkler için büyük avantaj olan “Ankara Anlaşmasının” devam etmesi artık oldukça düşük bir ihtimal olarak gözükmektedir.

Bu dönemden sonra İngiltere’nin dünya politikasında daha aktif olacağını düşünüyorum. Ortadoğu başta olmak üzere birçok bölgede İngiltere’yi çok daha fazla ve etkin görebiliriz.

Gelen onlarca soruya topluca cevap vermek istiyorum. Evet, Kraliçe Alman kökenlidir ancak İngiltere vatandaşıdır ve her vatandaş gibi oy hakkı vardır. Ancak geleneksel olarak kraliyet ailesi oy kullanmazlar ve herhangi bir göreve aday olmazlar.

Published On: Aralık 16th, 2019 / Categories: Uncategorized /

Subscribe To Receive The Latest News

Curabitur ac leo nunc. Vestibulum et mauris vel ante finibus maximus.

Add notice about your Privacy Policy here.